3S İnsan Kaynakları Eğitim ve Yönetim Danışmanlığı



HIZ, DEĞİŞİM, GELİŞİM S.Selçuklu

Albert Einstein1 zaman için dördüncü boyut tanımını yaptı. Madde-enerji-mekân üçlüsü arasındaki ilişki zaman denilen farklılaşmayla, enerji akımı ve aktarımıyla açıklanıyor.

Kavram,  madde-enerji-mekân üçlüsü arasındaki değişim ve dönüşümün göstergesi olarak, bir anın donmuş kesiti olan fotoğraf karesiyle devamlılık içeren film şeridi karşılaştırılarak açıklanabilir. Bu, evrenin oluşumundan beri devam eden bir süreç. Aynı yerde durduğunu sandığımız her şey hareket halinde ve her şey değişiyor.

Hatırlarsınız, ilköğretim sıralarında laboratuvarlarda fiziksel ve kimyasal değişim (odunun yanması, suyun donması, kaynaması ve buharlaşması, demirin paslanması, hamurun mayalanması, yumurtanın çürümesi, tuzun suda erimesi vb.) deneyleri yapılmıştı. Lise ve üniversite sıralarında ise zihinsel değişimi felsefi ve psikolojik açıdan, organik-yapısal değişimi biyolojik açıdan,  toplumsal boyutlarıyla değişimi de sosyolojik açıdan tanıdık. İşte bu noktada işin içine hız faktörünü dahil ettiğinizde, karşınıza sosyolojik açıdan değişim ve dönüşümün günümüzdeki kavramsal çerçevesi ortaya çıkıyor. Ne ki, onu da toplum ve insan için hangi yönde olduğuyla açıklamak gerekiyor. Yani ortada bütün yönleriyle (insan hakları, refah düzeyi, adalet, eşitlik, gelir dağılımı, hukuk, eğitim vb.) çağdaş anlamda referans aldığımız bir gelişim mi var, yoksa değişirken geriye düşme mi söz konusu?

Küresel ekonomik sisteminin içinde bulunduğu iniş çıkışlı ve belirsizliklerle dolu süreç, toplumsal dokumuzun her noktasında olumlu veya olumsuz etkileriyle kesintisiz devam ediyor. Küresel güç dengeleri bir gecede altüst olabiliyor.

Hız, tüm değişimlerin ortak paydası ve referans noktası. Her şey ona göre değerlendiriliyor. Her türlü teknoloji, son sürümünün işlem hızı, gücü ve kapasitesiyle öne çıkıyor. Dünyayı değiştiren ve binlerce buluşun tetikleyicisi olan 100 önemli icadı geçmişten günümüze doğru incelediğinizde bu parametreleri hemen fark ediyorsunuz. TV’de History Kanalda izlediğim aşağıdaki listeyi sizin de ilginç bulacağınızı düşünüyorum. İşte tetikleyici  (ateşleyici) icatlar:

1. Pedometer-Adım Ölçer (1780)

2. Konserve açacağı (1821)

3. Tükenmez Kalem (1888)

4. Yangın Detektörü (ilk icadı 1895-geniş kullanım1960)

5. Kredi Kartı (1887 İlk Kullanım-1938)

6. İşitme Cihazı (1920)

7. Elektrikli tıraş makinesi (1931)

8. Zippo Çakmak (1933)

9. Alkol metre (1938)

10. Saatli Radyo (1940)

11. Motorola Handie-Talkie (1940)

12. Cırt-cırtlı bant Velcro (1948)

13. Alkalin pil (1950)

14. Regency TR-1-Transistörlü Radyo (1954)

15. Zenith Space Commander (1956)

16. Pacemaker-Kalp Pili (1958)

17. Nikon F-Tek Mercekli Kamera (1959)

18. Kodak Instamatic 100 (1960)

19. Broxodent Elektrikli diş fırçası (1960)

20. Black & Decker Kablosuz Elektrikli Matkap (1961)

21. Led (1962)

22. Bell 103-Modem (ABD Ordusu için 1950-1963)

23. Fisher AG7 Uzay Kalemi (1965)

24. The Clapper-Alkışçı (1965 tanıtımı, 1985 piyasaya çıkışı)

25. Olympus Zuiko Pearlcorder-Ses Kayıt Cihazı (1969)

26. Lityum-iyon piller (1970)

27. Engelbart Mouse (1970)

28. Dijital Termometre (1970)

29. PhoneMate Model 400-Telesekreter (1971)

30. Polaroid SX-70 (1972)

31. Texas Instruments SR-10 (1972)

32. Güç uzatma kablosu (1972)

33. Hamilton Pulsar- Dijital Kol Saati (1972)

34. Fuzzbuster-Trafik Araç Hızı Ölçer (1973)

35. Hewlett-Packard HP-65, En küçük programlanabilir bilgisayar (1974)

36. Sony Betamovie Camera  (1975)

37. MITS Altair 8800-Micro Computer (1975)

38. Kalp atış hızı ölçüm monitörü (1975)

39. CD Çalar (1976)

40. Pentax K1000 ( Fotoğraf Makinesi 1976)

41. Elektronik Futbol-Mattel (1977)

42. Speak & Spell (1978)

43. GRiD Compass-İstridye Bilgisayar (1979)

44. Sony Walkman TPS-L2 (1979)

45. Epson HX-20,İlk diz üstü bilgisayar (1981)

46. Jarvik 7 (Yapay Kalp 1981)

47. Sony Watchman (1982)

48. Commodore 64 (1982)

49. Leatherman (1983)

50. Motorola DynaTAC 8000x,Telefon (1983)

51. Radio Shack TRS-80 (Diz üstü bilgisayarların öncüsü-1983)

52. Casio G-Shock DW-5000C,Dijital Kol Saati (1983)

53. Sony Discman D-50 (1984)

54. Dirt Devil Elektrik Süpürgesi (1984)

55. Fujifilm Quick Snap Kullan-at Fotoğraf Makinesi (1986)

56. Bose Noise kulaklık(1986)

57. Magellan NAV 1000 (1989)

58. Nintendo Game Boy (1989)

59. iRobot Roomba (1990)

60. Iomega Zip Drive (1990)

61. Apple PowerBook (1991)

62. Bellsouth IBM Simon-Cep telefonu (1992)

63. Apple QuickTake 100- Dijital Fotoğraf Makinesi (1994)

64. Air Taser-Şok Cihazı (1994)

65. Connectix QuickCam (1994

66. DVD (1995)

67. Motorola PageWriter (1996)

68. Apple Palm Pilot 1000 (1996)

69. MP3 çalar (1996)

70. Çağrı Cihazı (Hasta-Doktor 1949-(Cep telefonlarının öncüsü olarak 1990)

71. BlackBerry 6210 (1996)

72. Panasonic DVD-L10 (1998)

73. Bluetooth Kulaklık (1998)

74. Diamond Rio PMP300-MP3 Çalar (1998)

75. Lego Mindstorms 1.0 (1998)

76. Tivo (TV program kaydedicisi 1999)

77. Apple AirPort-Ağ geçidi (1999)

78. Sharp J-SH04-Kameralı Cep Telefonu (2000)

79. Sony Mavica MVC-FD5-Dijital Kamera (2000)

80. DiskOnKey-TaşınırBellek (2000)

81. SteriPEN (2001)

82. Logitech Harmony-Kumanda (2001)

83. Apple iPod (2001)

84. Kodak EasyShare One (2001)

85. Samsung Uproar (2001)

86. Danger Hiptop veya Sidekick (2002)

87. Motorola Razr V3 (Telefon: Bluetooth, mpeg4 oynatıcı, dijital kamera 2003)

88. Motorola Razr V3 (2004)

89. GPS-Kişisel Yer Takip Cihazı (2004)

90. Eye-Fi-SD Kart (2005)

91. MicroSD (2005)

92. MusicGremlin Kablosuz MP3 çalar (2006)

93. Flip Video Camcorder (2007)

94. Amazon Kindle-Elektronik Kitap (2007)

95. Apple iPhone (2007)

96. Asus Eee PC 700 (En küçük taşınır diz üstü bilgisayar 2007)

97. Canon EOS 5D Mark II (2008)

98. Dyson Hava Çarpan-Pervanesiz Vantilatör (2009)

99. Apple iPad (2009)

100. Novatel Wireless MiFi (2009)

Yukarıdakilerin her biri yaşamımızı derinden etkileyen, adeta zincirleme reaksiyon yaratan teknoloji devriminin öncüleri oldular. Bunu en çok veri akışında ve bilgi paylaşımındaki hızda fark ediyoruz.

Faks cihazları iş dünyasına ilk kez girdiği günlerde hızına hayran kalmıştık. Ancak onların da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi,  ürün ömrü bitmeden teknolojik ömrü beklemediğimiz anda tamamlanıverdi.  Daha hızlı modelleri çıkınca, eskisini de kolayca bir kenara koyamadık. Sonra faks göndermek de sabır sınırlarımızı zorlar hale geldi.

Öğrencilik yıllarımızda ders notlarını çoğaltmak için teksir makinelerinin başında elimiz, yüzümüz mürekkebe bulaşmış halde saatlerce uğraşırdık. Bugünün çok amaçlı kullanıma dönük fotokopi cihazları işleri tamamlama zamanını tereyağdan kıl çeker gibi ne kadar da kısaltıverdi…

Çok farklı kaynaklardan (internet, telefon, gazete, dergi, çevre, görseller, insan, gürültü, dağınıklık, düzensizlik vb.) sağanak halinde gelen mesajlar dikkatimizi dağıtacak ölçüde. Öyle ki, araştırmalar sıradan bir insanın beynine günlük 5000-10000 mesajın girdiğinden bahsediyor. İnsan bu bombardıman altında  gerçekten ne istediğine nasıl sağlıklı karar verebilir? Gereken farkındalığı gösteremediğimizde, filtreler  (planlama, bütçeleme, sorgulama, irdeleme, seçicilik, otokontrol teknikleri) uygulamadığımızda  rüzgârda savrulan yapraklardan bir farkımız kalmıyor.

Hız algımız günden güne değişirken, günlük hayattaki davranışlarımız da etkileniyor. Bir koşuşturmaca almış başını gidiyor… İstanbul gibi anakentlerde (metropollerde), yaşayanlar hız ve stresin bariz biçimde yarattığı adrenalinin bağımlısı haline gelmiş gibiler. İstanbul’a ilk gelişinde Beyoğlu’na çıkıp da herkesin kendisine çarpmasına çok sinirlenen ve İstanbul’u dayanılmaz bulan birinin anlattıklarını hatırlıyorum. Yavaş ve sallana sallana yürümesini hiç hesaba katmamış. Kendini adeta hızla akan bir nehirde ters yönde yüzer gibi hissetmiş.  İstiklâl caddesinde, kalabalık arasında yürümeyle ilgili beceriksizliği dışarıda tutarsak, akıntıya uyamayarak diğerlerine çarparak yürüyen insanların, günlük yaşamın daha sakin geçtiği yörelerden geldiklerini rahatlıkla ileri sürebiliriz. Çünkü Anadolu’nun birçok kentinde, kasabasında caddelerde ve sokaklarda insanların ağır çekim film gibi hareket ettiklerine bizzat şahit oluyor ve yadırgıyorsunuz. Oralarda yerli halk trafikte,  bilet kuyruğunda veya bankada hizmet alırken sabırsız davrananlara adeta acıyarak bakıyor.

İstanbul’daki işini bırakarak Bodrum’da kendine yeni bir yaşam kuran arkadaşımın anlattıkları da bu söylediklerimi doğruluyor. İlk günler sıkışan trafikte sürekli korna çalıyormuş. Bunun için çevreden “Ne acelen var! İstanbul’lu” diye tepki alıyormuş. O da aracında Muğla plakası taşımasına rağmen İstanbul’lu olduğunu nasıl anladıklarını uzun süre çözememiş. Zaman geçtikçe de bölge insanının dinginliğine ayak uydurmuş; o da aceleci davrananlara aynı tepkiyi vermeye başlamış. Daha önce iş ve günlük yaşamda kullandığı teknolojiden fazla uzaklaşmasa da, göreceli olarak zamanın Bodrum’da daha yavaş aktığını ileri sürüyor. “Yaşlanmam bile hız kesti” diyerek aslında sakin ve huzurlu çalışma ortamına gönderme yapıyor.

2007 yılında dünyanın 34 şehrinde yayalar üzerinde yapılan bir incelemede ortalama bir yayanın adımlarının 5,63 km/saat hıza ulaştığı saptandı. Bu rakam 10 yıl öncesine göre insanların %10 daha hızlı yürüdüğünü gösteriyor. Aynı oranı koruyorsak bunun günümüzde %5 daha arttığını söyleyebiliriz. Ne dersiniz, gelecekte insanlar koşar gibi mi yürüyecek?

"Değişim, Dönüşüm, Gelişim, Strateji, Liderlik, Takım Çalışması, Kurumsallaşma, Müşteri Odaklılık, Pazarlama, Büyüme, Küçülme, Kriz ve Risk Yönetimi, İnovasyon, Girişimcilik, Kârlılık" gibi kavramlar artık herkesin dilinde. Ancak kullanılırken ne anlatılmaya çalışıldığını bilene aşk olsun… Her seferinde kavramı dile getirene ne demek istediğini sormanız da pek mümkün olmuyor. İçerik yönünden adeta bir kargaşa yaşanırken, bir bakıyorsunuz aynı kavram üzerinde kayıkçı dövüşü sürüp gidiyor. Özetle kavram dili yerine içerikten uzak nesne dili egemen olmuş…

Referans alınması gereken doğru kaynakların nereden ve nasıl bulunacağı, internet gibi devasa bir kütüphane olmasına rağmen, büyük sorun!

İnternet ve sayısal dünyanın sunduklarıyla enformasyonun bir sağanak şeklinde aktığı günümüzde, ona ulaşmaktan çok, kritik ve öncelikli olanı, gereksiz ve yanlış olandan ayıklayarak elde etmek, analiz ve hedefler doğrultusunda kullanabilmek apayrı bir beceri. Kısaca, Bilginin  Yönetimi de başlı başına bir disiplin haline geldi. Öyle ki üniversite diplomalarına öğrenme lisansı denilirken, onun son kullanma tarihinin iki yıldan daha az olduğundan bahsediliyor. İş başvurusu yapanlar için artık diploma, kapıları açan tek anahtar değil. Kişiye, son birkaç yılda kendisine ne kadar yatırım yaptığı soruluyor; aldığı sertifikalar ve onları belgelenmesi isteniyor. Çünkü günümüzde Bilgili İnsan yerine,  bilgilenen ve “Sürekli Öğrenen” İnsan profili şekilleniyor.

Alvin Toffler2 “Geleceğin cahili, okuyamayan değil; nasıl öğreneceğini bilmeyen kişi olacaktır” sözüyle, öğrenme yol ve yöntemlerinin yeni dönemdeki önemini açıkça ortaya koymaktadır. Tarım Çağında ilkel üretim araçlarının toplumsal yaşamı dönüştürücü etki yaratması için binlerce yılın geçmesi gerekti. Endüstri Çağında ise 100 yıl içinde sanayi toplumuna dönüşüm yaşandı. Bugünün teknolojisiyle ulaştığımız enformasyon çağında dönüştürücü etki için aylardan söz ediliyor. Yakın gelecek ise Bilgi Ötesi Toplumu işaret ediyor.

Bilim insanları, internetin, bilgi teknolojilerinin,  nano ve biyo-teknolojilerin önümüzdeki yirmi yıla damgasını vuracağı öngörüsünde bulunuyorlar. Nano-teknoloji mühendisleri, bir ile yüz nanometre arasında, yani alyuvarlardan bin misli daha küçük yapılarla çalışıyorlar. Nano-teknolojide temel amaç yepyeni özellikleri olan benzersiz malzemeler ve formlar üretmek. Son derece küçük yapıların kullanıldığı alanlar bilgisayar teknolojisinden biyolojinin çeşitli dallarına kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu yelpazede ileri teknolojili sanayiler çok farklı konularla ilgilenmekte. Örneğin, elektroniğin mikro-elektronik ve elektro-optik gibi alanları, farklı amaçlar için bilgisayar yazılımları, bilgisayar teçhizat tasarımı ve üretimi, eczacılık, biyo-teknoloji ve genetik mühen¬disliği, agro-teknik, robot teknolo¬jisi, ofis ekipmanlarının araştırma ve geliştirmesi, protez ve yapay organlar, yapay zeka, kalite kontrolü, biyo-mühendislik gibi birçok alan bunlara dahil edilebilir.

Şirket veya kişiler için böylesine hızlı değişimi yakalamak ve onun geliştirici yönleri içinde yer alabilmek, zararlı ve durdurucu yönlerine karşı rafine edici refleks geliştirmek, yüksek bir farkındalık gerektiriyor.

Geçmişte aldığımız kararlar, mesleki ya da kültürel eğitimler, bizleri bugün bulunduğumuz noktaya taşıdı. Her şey bizim kontrolümüzde değil; ancak seçimlerimizle kontrolümüzde olabilecek şeyler de var. Değişimi gelişimle birlikte ele alırken öncelikle kişinin kendisinden başlayarak, oradan kurumsal süreçlere doğru bir yolun çizilmesi gerekiyor. Bu tercihi yapanlar, değişmenin de bilinenden bilinmeyene doğru riskler içeren bir yolculuk olduğunu kabul ederler.

Önemli olan dış zorlamaların yönlendirdiği değil, içeriden dışarıya dönük, olabildiğince kontrollü bir değişimi gerçekleştirmektir. Organizasyonel değişim ve gelişimin temelinde zihniyetlerden başlamak yatıyor. Yenilenmenin bilinçli yönetimi ve değişen çevreyle kurulacak sağlıklı ilişkiler için bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var.


1  Albert Einstein: “Genel Görecelilik Kuramı”nın geliştiricisi Alman teorik fizikçi, felsefeci ve yazar (1879-1955)

2  Alvin Toffler: (1928-2016), sayısal devrimi, iletişim devrimini, şirket devrimini ve teknolojik tekilliği tartışan çalışmalarıyla bilinen ABD'li yazar ve gelecekçidir (Fütürist).


Yorumlarınız için info@3sdanismanlik.com adresimize e-posta yollayabilirsiniz.